Dışımızda ülkelerin, örgütlerin, cinsiyetlerin savaşı, içimizde ise duygularımızla olan büyük bir savaş süregidiyor.
Herkes tek bir ağızda sözleşmişçesine ‘bu işler ne olacak böyle bilmiyorum’ diyor. İmagine şarkısını söylemekle, profilleri Fransa ya da Türkiye bayrağı yapmakla ya da ya da bayan kelimesi yerine kadın demekle hiçbir şey düzelmiyor. İçe dönecek olursak da alkol sofralarında ayakların yerden kesilircesine içmekle, hang overların dozunu artırmakla, şiirlerle şarkılarla kopmakla hiçbir şey olmuyor. Aslında birşeyler oluyor tabi ki amma velakin bize içte ve dışta tam anlamıyla barış lazım, aşağısı kurtarmaz bizi.
Öyle bir çağdayız ve çevremizde öyle olaylar yaşanıyor ki bunların hepsine tanık olmak bir hayli ağır.
Yaşanılanların yoğunluğunu ve ağırlığını belki de yıllar sonra yazılacak olan kitaplarla anlayacağız ya da farkedeceğiz. Dünyamızın ve ülkemizin içinden geçtiği bu amansız nefes aldırmayan kargaşa, kaos ve bencillik çağı yetmiyormuşçasına bir de içimizde yaşanan dünya savaşları insanı karamsarlığın kucağına bırakıyor. İçimizdeki dünya savaşını kısaca anlatabilmek pek mümkün olmasa da bu savaşın yansımasını antidepresan ilaçların kullanım sıklığı, intihar, cinayet ve suç oranlarına bakarak anlamak mümkün.
Tam bir cinnet halindeyiz ve bu cinnet hali içinde ayakta kalabilmek ise oldukça güç.
Somut bir savaşın yanısıra içimizde de süren bir savaş söz konusu. Buna hangi yürek dayanabilir söylesene bana.
Savaş içimizde ve dışımızda tüm hızıyla devam ederken, bir yerden başlayıp, savaşta siper alıp durumu açıklayabilmek ve anlamlandırabilmek ve de çıkış yolu bulabilmek, dumansız bir hava sahası yaratabilmek gerekiyor.
Ben sipere, içeri kısmından başlayarak yazmayı tercih ettim. Devamında ve detayında ise başlangıç noktam ilk olarak özel olma fikri oluyor.
Kendime sorarak başlıyorum.
“Ben özel miyim?”
Soru zor ve cevaplaması güç. İlk önce içten içe “galiba” diyorum, “evet ya” gibi kimi utangaç cevaplar da alsam da gerçeklerle karşılaştığımda (deneyimler ya da yenilmiş kazıkların bileşkesi sen buna ne dersen de) ve kendimi kandırmaktan vazgeçtiğimde bir sonuçla karşılaşıyorum.
Hiçbirimiz özel değiliz.
Evet yanlış okumadın hiçbirimiz özel değiliz.
Her ne kadar bu çağ tam tersini söylese de durum bundan ibaret. Herkesten özel olduğunu duymak için çıldırırken, bütün firmalar şirketler sana özel olduğuna dair vurgular üzerinden satışlarını yapmaya çalışırken söylüyorum bunları, sen özel değilsin. İçinde kocaman bir his var biliyorum "ben özelim galiba" diyorsun hani, kıyıda köşede hele ki bir arkadaşın bir sevgilin bir eşin oldu mu bunu daha da bir net hissetmek istiyorsun biliyorum ama özel değilsin. Yaşadıklarınla paylaştıklarınla özel değilsin ...
Aslında bunu okuduğunda bu ne ya böyle dalga mı geçiyorsun diyebilirsin biliyorum ama özel değilsin. Bu söz aklından hiçbir an çıkması diye özellikle ve defalarca vurguluyorum. Sözler, çiviler gibi çakılsın ve rahatsız etsin ki kafanı bir daha unutmayasın, unutamayasın.
Karşına çıkan saçmalıklar ya da kandırmacalı durumlar karşında bunu unutma ki çok da fazla üzülme diye diyorum bunları.
Biliyorum şu an keyfin yerindeyse bu lafların hepsi boş ve yazıyı çoktan terkedeceksin ve okumayacaksın biliyorum ama özel değilsin. Sen de herkes gibisin. Herkes gibi sevgini yaşayıp, herkes gibi telaşelere kapılıp, hayat koşturmacasında kendine yer edinmeye çalışıp, sen de kendine bir eş bulup çoluk çocuğa karışıp sen de aynı döngülere giriyorsun ya da gireceksin ya da girmen için bu toplum ve düzen elinden geleni ardına koymayacak emin olabilirsin. Misal sevgilinden ayrılacaksın ve içten içe niye ve neden sorularını soracaksın kendine, biz özeldik ve çok özel bir iletişimimiz vardı diyeceksin ama yakınındaki insanların hikayelerine kulak kabartmaya başladığında onların da benzer şeyler yaşadığını sadece hikayenin akışının biraz farklı olduğunu duyacaksın.
Sana özel olduğunu hissettirecek kıyafetler giymek, özel yemekler yemek için bekleyeceksin ve belki yıllarca sırf bunları tadabilmek için önüne konulan tüm sınavlara, engellere, bariyelere doğru koşup onları geçeceksin ama söylüyorum ne sen özelsin ne de o yemekler. Sebebiyse yediklerin sadece bir yemek ve aslında sadece doymak için. Sen onlara ne kadar farklı anlamlar yüklesen de yemeğin adının ya da onu yemenin de özel olmanla hiçbir ilişkisi olmadığını göreceksin. Yeter ki kendinle yüzleşme konusunda yüreğini yanına al.
Kendimize öyle yalanlar söylüyoruz, öylece inandırıyoruz ki bunlara, artık çevredeki insanlardan çok insan kendinden korkmalı diye düşünüyorum. Çünkü kendini kandırdığın o anı yakalamak o kadar zor ki, bunu ancak ve ancak onun yarattığı girdabın içinde kaybolup girdabın içinde nefes alamamaya başlayıp, gözlerin yaşardığında ya da sinirden başın çatlarcasına ağrıdığında ya da dost sofrasında alkolün dibini bulmaya çalıştığında farkediyorsun.
Bu yalanların başında ise özel olduğun hissi geliyor işte.
Söylüyorum sana arkadaşım, arkadaşça, dostça söylüyorum kimseden korkma kendinden korkman gerektiği kadar. En büyük düşman genellikle çok da uzakta değil çok yakınında, biraz da içinde.
Kendine yalan söylemekten kork, kendini kandırmaktan kork.
Ne yaparsan yap, gerçeklerler yüzleşmekten yana ol .
Hani Yeraltı filminde diyor ya “akıllık bir adam, kendine karşı acımasız değilse gururlu da olamaz” diye. Emin ol ne varsa sende var ve insan çevresindekilerden korkmaktan içe dönemiyor biliyorum. Ama tam tersini dene bir kere de dışarıdaki insanlara çok güven kendinden kork, gör bak o zaman yaşadığın film nasıl değişiyor.
Çılgın makyajlar, muhteşem elbiseler içinde olmak, harika arabalarla kilometre sayacının dibini bulmak, güzel vücutlarla libidonun diplerini görmek ya da aşktan ölmekte değil mesele.
Mesele sıradan olduğunu bilip bunun üzerinden yaşamakta ...
Yaşamak büyük laf değil mi zaten başlı başına? Beylik laflara başladım değil mi ?
Haklısın ama başka nasıl anlatabilir ki insan kendini, fikirlerini bilemedim ki.
Korkuyorum, hem de çok, hem de sıradan biri olmaktan değil özel olduğumu sanıp, çoğunluğa katılmakta ve orada kaynamakta olan suyun farkına varmayan kurbağanın pişkin mutluluğunu yaşamakta.
Son kez söylüyorum sana kulaklarını aç ve beni dinle.
Sen özel değilsin dostum! Kendini biraz seviyorsan bunu unutma !
Sen özel değilsin ve kal sağlıcakla ...